Neden Polonya ve neden tek başına sorularını onlarca kez cevapladıktan hemen sonra..
Rezervasyon çıktıları tamam, pasaport,
çakmak, saat, ilaçlarım, euro tamam, sırt çantam.. Tamam hazırız abi. 2 buçuk
saatlik teyyareden hallice bir uçak ile yolculuk sonrası ve Varşova.
Uçaktan iner inmez saatimi ayarladıktan
sonra kaldırdım kafamı ve herkes gibi pasaport kontrol noktasına doğru yürümeye
koyuldum. Türkiye doğumlu olduğunu düşündüğüm,orada yaşayan birini gözüme
kestirdikten hemen sonra yanında yürümeye başladım.
-Şey şehir merkezine trenle mi otobüsle mi
daha kısa sürede giderim?
- Nereye gideceksin ?
-Old Town'a yakın bir yer.
-Tamam ben de oraya gidecem taksi ile seni
de bırakırım.
Sevinmiştim, tedirginlikte yok değildi
hani. Ulan adam bir şey yapar mı, taksi parasını bana kitler mi gibi sorular
kafamda dolaşırken dik durmalıydım. Çaktırmamalıydım tedirginliğimi diye
düşünürken ve pasaport noktası. 2 ye ayırmışlardı kontrol noktalarını. Neden?
Cevabını hiçbir zaman anlamlı bulamayacağım ayrıştırmanın, ötekileştirmenin
daha ilk dakikadan başladığı EU vatandaşlarının hızlıca geçebildiği,
güleryüz ile hoşgeldin denilerek karşılandığı bir kapı ve Non EU denilen ve
ötekileştirilmiş insanların saatlerce bekleyebildiği bir diğer kapı.
Yarım saatlik bekleme sonrası ve sıra bize
gelmişti kadim dostumla. O bana yardımcı olacaktı. Biraz ısınma konuşmalarından
sonra sevmiştim onu. Nede olsa oralar gurbet ya. İster istemez onun bana
yardımcı olma isteği hoşuma gitmişti. O benim bir önümde pasaport kontrol
noktasına girdi. 5 dakikalık bir bekleme ve birkaç soru sonrası pasaportunu
geri almıştı asık suratlı sarışın kadından. Pasaportunu aldı ve hızlıca
yürümeye başladı. Sıra bana gelmişti pasaportumu uzatırken bir yandan da
kadim(!) dostuma bakıyordum. Hayır beni bekleyecekti biliyordum, beraber
gidecektik şehir merkezine , o bana yardımcı olacaktı, otele ulaşmamı
sağlayacak ve o ilk farklı ülke şokunu daha kolay atlatacaktım. Arkasına
bakmadı ve gitti.. Hayır tamam sakinim sakinim diye kendime seslenirken asık
suratlı o soğuk sarışın kadından beklenen soru gecikmedi.
-Why did you come to Poland?
-Just travelling.
Bu sorunun geleceğini bildiğimden cevabım
hazırdı. Teşekkürler CMYLMZ :) Derken asık suratlı soğuk sarışın kadın suratıma
ve sonra pasaportuma bakıp suratım ile pasaport fotoğrafım uyuşuyor mu diye
kontrol ettikten sonra pasaportumu uzattı. Ve artık Hoşgelmiştim.
Makinalardan otobüs bileti alarak 25
dakikalık yolculuk sonrası ineceğim yere varmıştım. Thanks to Citymaps :)
Kalacağım yer bir apartmandı. Odama
ulaşana kadar tam 7 tane kilitli kapının açılması gerekliydi ve anahtarlar
olmadan giriş imkansızdı. Derken kapıda otelin sorumlusu Rodrigo denk geldi.
Odama çıkardı ve temel birkaç bilgiden sonra , konuşmaya başladık uzun boylu,
kumral hafif uzun saçlı Şili'li Rodrigo ile.
Gezginmiş. Asıl mesleği İnşaat
Mühendisliği imiş ama. Sürekli seyahat eder sevdiği bir yer olursa orada birkaç
ay/sene yaşar sonra çekip gidermiş. 1 sene önce gelmiş o da Polonya'ya. Yine
bir seyahatinde tanıştığı Polonyalı bir hatunun peşinden.
Şilideki öğrenci hareketinin lideri,
güzelliği ve zekası ile binlerce gencin sözcüsü olmuş, paralı eğitime karşı
çıkarak hükümet devirmiş öğrenci hareketinin lideri Camila Vallejo'yu
tanıdığımı söyledim. Çok şaşırdı, beklemiyordu bu kadar çok şey bildiğimi. Birazda
Türkiye'deki toplumsal olaylardan konuştuktan sonra ayrıldı odadan. Duşumu
aldıktan sonra hazırdım keşfe. Ufak bir gezinti ve ertesi güne, Krakova
hazırlık..
Karnı çok açtı belli ki. Çantasından dilim
dilim çıkardığı kuru ekmeği yiyordu. Yanımda getirdiğim bisküviyi çıkardım ve
ben de yemeye başladım. 2 tane aldıktan sonra uzattım hiç hayır demeyerek aldı
ve yemeye başladı. İngilizce bilmiyordu belli ki. Suratında belki de
çocukluktan kalma bir iz seyre dalmıştı. Ben ise tam da yapmak istediğim şeyi
yapıyordum. Hep film sahnelerinde gördüğüm trenden kafasını uzatmış rüzgara
karşı suratını çevirmiş etrafını seyreden çocuklar gibiydim.. kulağımda
kulaklık en yolculuk şarkılarını dinliyorum bir yandan. Kitap okuyorum
sonra. Kardeşini her şeyden çok seven mahellenin yeni yetme bir
delikanlısının başından geçenleri anlatıyordu kitap. Kitapta kendimi de biraz
bulmuyor değilim hani. Adını Deliduman koymuşlar. Lehçe bir anons ve sonrasında
ilk durakta tren durması. Yaklaşık 2 dakika sonra bir ambulans ve koşar
adım 2 adam ellerinde çantaları ile geldiler. Birçok kişi o moladan
faydalanarak inmişti trenden. Orta yaşlı bir adam rahatsızlanmıştı. Ben de inmiştim.
3 saattir sigara içmemiştim ve hemen o görevi yerine getirmeliydim.Üzülemedim
pek adamın rahatsızlandığına. Ve Krakow.
Çekik gözlüler biliyorlar işi tabiki. Ben
daha ne, nerede çözmeye çalışırken bir bakmışım beraber indiklerimizin hepsi
tourist informationda. Şehir haritasını aldıktan sonra orada çalışan genç
otelimin yakın olduğunu ve yürüyerek 10 dakikada varacağımı söyleyerek
koyuluyorum yola. Asık suratlı bir kadın karşıladı yine. Asansör yavaş. Ömrümün
en uzun asansör yolculuğu..Basık ve havasız oda..
Yürüdüm sonra main Squer' e doğru. İnsan
kaynıyor. Dünyanın neredeyse tüm ülkelerinden katılımcıların olduğu panayır
alanı gibi. Bir iki fotoğraf çektikten sonra daldım ara sokaklara. Allah
Carrefour'un sahibinden razı olsun. Ne büyük bir nimettir o :) Adım başına
koymuşlar, gelin bizden alışveriş yapın diye. Normal içtiğimiz sulara en yakın
suyu bulmaya çalışıyordum. İngilizce yazılar yok suların üzerinde. Deneme
yanılma ile bulabilirdim ancak. Denedim olmadı, gazlı suydu içemiyordum.Tekrar
içeri girerek diğer sudan da denedim yine olmadı. En sonunda üzerinde yaşlı top
sakallı amcamın olduğu sudan emin olarak ayrıldım. O şekilde kodlamıştım
kafamda suyumu. Artık 5 gün boyunca içeceğim suyu da bulunca ayrıldım
Carrefourdan. Ara sokaklarda dolanırken bir Polonya restoranına daldım hemen.
Selamün aleyküm ,aleyküm selam.Ne veriyim abime demediler elbette ama yine de
yardımcı oldular sağolsunlar.
Ve Auswitch.. Yaş ortalamasının 65 olduğu
ben ve birkaç gencin ortalamayı düşürdüğü bir kafile ile 1,5 saat süren bir
yolculuk. Rehber çok iyi her şeye hakim. Kim bilir kaçıncı kez anlatıyordu aynı
şeyleri. Bir yerden sonra araba sürmek gibi geliyordur. Yaklaşık 1,5
milyon genç yaşlı,çocuk,kadın,erkek, işçi, sanatçı, akademisyen doktor yahudi
Avrupa'nın hemen hemen her ülkesinden getirilmiş kamplara. Amaç bir
inanışı ortadan kaldırmak olarak görülse de ucundan paraya değdiğini düşünmeden
edemedim.. Kaldıkları odalar, 400 bin çift çocuk ayakkabısı, gaz odaları,
tuvaletler, çalıştıkları alanlar, tonlarca saç bırakmışlar geriye. Kampa gelenlerin
saçlarını keserek dokuyorlarmış. Kısacası oraya gelenlerin her bir şeyinden
faydalanmışlar. Kampa gelenlerin yaşama ihtimalleri geldikleri ilk andan
itibaren bir subayın parmaklarının ucunda. Ölümle yaşam arası ince bir çizgi.
Çalışabilecek yeterlilikteysen ayrılıyorsun, çalışamayacak derecede yaşlı ve
yardıma muhtaçsan doğru gaz odalarına. Oi Va Voi ne büyük bir gruptur.Selam
olsun.
Gelin sizi bir arkadaşımla
tanıştırayım. Mateus.Çek Cumhuriyetinden. Polonya'ya okumak için gelmiş.Dilini,
kültürünü öğrenmiş ve kalmış orda. Tüm görülesi yerleri gezdik beraber. Çok
yardımcı oldu. Gelirse İstanbul'a ağırlarım.
Normalde plan Wroclaw'a gitmekti Cuma
günü. Gitmek istemedim bir öğrendim ki 6 saatmiş Krakow'dan oradan Varşova da
yaklaşık 6 saat.Birkaç saat bulunmuş olacaktım sadece.Plan iptal Samet. Yanımda
bir başkası olsaydı yine iptal edebilir miydim ki? Otel rezervasyonu
iptal edildi. Kaldığım otele bir gece daha kalacağımı bildirdikten sonra kadim
dostum :) Mateus'u aramalıydım. Konuştuktan sonra tekrar buluştuk. Birbirimizden
öğreneceğimiz ne çok varmış meğerse.
3,5 saatlik tren yolculuğu.İçimde az da
olsa Krakow'dan ayrılmanın burukluğu ve yine yollar. Avrupa'nın belki de en
güzel yanı tren yolculukları olabilir. O kadar kendinle başbaşasınki. Ulan
deyyus TR de kendinle kalamıyor musun diyen sesleri duysam da. Hayır. Tercih
meselesi. Seni de seviyoruz.
Ve tekrar Warsawa. Duş ve bir iki gezi
planı yaptıktan sonra yine yollara.Çok yakındı Old Town. Hayatta en fazla
farklı insanı askerde görmüştüm. Böyle meydanlarda da Dünya'nın her yerinden
farklı farklı insanı görebiliyorsun. Çoğu ürkek, çoğu korkusuz. Jazz
festivaline denk geldim.Roy Hargrove Quintet.. 2 kez Grammy kazanmış.
Amerika'nın en iyi trompet sanatçılarından biri. Meydan hınca hınç
doluydu.İlk kez bir jazz festivaline katılmıştım planlamadan ve
ücret ödemeden.Yine
o şatafatlı binalar,
kliseler. Parklarında kitap okuyuşum, sonra uyuya kalmam. Kalkar kalmaz
pasaportumu kontrol etmem sanırım tek başına seyahatin en kötü yanı.
Ve sabah erkenden dönüş yolları. Biletim
olmadan otobüse binebileceğimi söylemişti birileri. Binmiştim bir kere.
Otobüsün içindeki makineden para karşılığı almayı denesem de
alınamıyormuş. Bir kadından yardım istemiştim.İngilizce bilmiyordu.
Şoförü işaret ediyordu. Şoförün yanına gittiğimde, Lehçe bir şeyler söylüyordu
bir yandan araba kullanırken.Anlayamıyordum. Bilet almadan binsem ne olacaktı
ki. Düşünmedim değil. Neyse adam meğerse bekle durakta veriyim diyormuş. Durakta
açtı çantasını ve bileti verdi. Ben bir yandan bilet verirken bir yandan da
otobüsü kullanabilme yeteneğinin olduğunu düşünmüştüm Beşiktaş-Sarıyer dolmuş
şoförleri gibi.
Neyse tekrar havaalanı ve tekrardan o asık
suratlı sarışın kadın. Tam işini yapıyordu bence. Ona kesin sen suratsızsın sen
Non EU vatandaşların olduğu sırada çalış demişlerdi. Hayır anlamadığım içeri
girerken kontrol yaparsın bi nebze de olsa anlarım.Çıkarken neden? diye
düşünürken geçtim gittim. Sigara içme bölümünün yerini öğrendikten hemen sonra
bi sigara çıkarttım. Çakmağım vardı ama çok üşenmiştim çantadan bulmaya. Benle
beraber içeri giren benden birkaç yaş büyük görünüşlü kumral gençten bir çakmak
istedim.
-Nerelisin?
-Türkiye.Sen?
-Romanya.
-Saatin. Saatin diyorum Orient mi?
-Evet nerden anladın, çok mu meşhur senin
ülkende?
-Yok. Biliyorum sadece.(Sol kolundaki
koluma büyük gelecek Diesel saati çıkartıp) Değişelim mi saatleri?
-Hayır, teşekkür ederim. Bu saat benim
koluma çok büyük.
-(Sağ kolundaki Swatch saati çıkartarak)
Bununla değişelim o zaman.
-Teşekkürler. Ben saatimden memnunum.
Hayırdır sen saat satıcısı mısın?
-Yok ben sadece koleksiyoncuyum. Rusya'ya
gittim saat almaya.Çok uzun zamandır aradığım bir saati buldum orada.
-Peki. Have a good flight diyerek ufaktan
ufaktan ayrıldım çakal Carlos kılıkçı saat koleksiyoncusunun yanından.
Ve Türkiye. İnsan ister istemez nedense
bir seviniyor kendi topraklarına geldiğine. Garip bir his.
Ve sen..Hala bu yazıyı okuyorsan bir
yaşanmışlığa ortak oldun. Hayatından birkaç dakika daha gitti belki de ölüme
bir adım daha yaklaştın ama yaşadıklarıma bir nebze de olsa şahitsin artık.
Sana ana akıl verecek kadar bir gezgin olmadım henüz. Ama;
Biliyorum ki okuyabildiğin, gezdiğin,
yazdığın kadar özgürsün ve dünyayı da sırt çantalılar kurtaracak.
Time to act.
Selamlar.